Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Bilemedim!
Bir polis memuru olarak sorguluyor,bir insan olarak yargiliyorum...Uzun zaman oldu gözümün yaşarmayali...Bugün 15 inde bir yabancı uyruklu çocuk getirdiler emniyete...Zihinsel engelinden dolayı çevreye rahatsızlık veriyormuş...Ailesi bence mahalle baskısına artık dayanamayıp ayağından zincirleyip evin içinde bir yaşam alanı oluşturmuşlar...Ortaya çıktı...Aile kendisini savunmadı...Olan ne ise olduğu gibi anlattı...Çocuk korumaya alındı,anne ve baba büyük ihtimalle deport edilecek...Evde başka çocuklar var mı bilmiyorum ama var olma ihtimali yüksek...Şimdi polis olarak durumu sorguluyorum,yasalar ne gerektiriyorsa onu uyguluyorum...Ama insan olarak yargiliyorum insanları...Toplumsal aidiyet duygumuz kötülük yapanların kirlerini tertemiz insanlara da bulaştırıyor... Çocuğa mi üzüleyim,ailesine mi üzüleyim yoksa geride kalacak anne babasız hayata tutunmaya çalışacak çocuklara mi??? Bilemedim!
Bu tür sözler sadece erkek çocuklarına söylenmiyor tabii, kız çocuklarına, "yarın evlenirsin, kocanın annesine 'anne', babasına 'baba' dersin, bizleri unutursun" deniyor. Bu ortamlarda yetişen iki kişi evlenince, birbirlerini sevmeye, birbirlerine önem vermeye direniyorlar ya da birbirlerini sevince, "anne ve babalarına karşı suç işlemiş" duygusuna kapılıyorlar. Ömrü boyu bu duygulardan kurtulamamış, bu nedenle karısı ya da kocasıyla bir yabancı gibi ilişkisini sürdürmüş çok insan tanıdım.
Reklam
Tüm dinlerin iki temeli cehalet ve korkudur, diyeceksiniz onlara. İnsanın Tanrı karşısındaki kararsızlığı tam da onu dine bağlayan güdüdür. İnsan karanlık içindeyken hem fiziksel olarak hem de moral olarak korkar; korku onda alışkanlık halini alır ve ihtiyaca dönüşür: Ümit edeceği ya da endişe duyacağı bir şey kalmadığında kendinde bir şeylerin eksik olduğuna inanır. Şimdi, ahlâkın yararına yeniden bir bakalım: Bu önemli konuda onlara ders anlatmaktan çok, örnekler verin; kitaptan çok kanıt sunun, o zaman onları iyi birer yurttaş haline getirirsiniz; iyi birer savaşçı, iyi birer baba, iyi birer eş yaparsınız; ülkelerinin özgürlüğüne öyle bağlı insanlar olurlar ki. Akıllarına hiçbir kölelik fikri gelmez, hiçbir dini korku onların dehasını bulandıramaz. Bu koşullarda, herkesin ruhunda gerçek yurtseverlik ortaya çıkacaktır; tüm gücüyle ve tüm saflığıyla bu ruhlarda hüküm sürecektir, çünkü tek hâkim duygu halini alır ve hiçbir yabancı fikir onun enerjisini azaltamaz; bu durumda, ikinci kuşak güvenilir olacaktır ve sizin eseriniz, onun tarafından sağlamlaştırılarak, evrenin yasası halini alacaktır. Ama kaygı ya da ödleklik yüzünden bu öğütlere uyulmazsa yok edildiği sanılan yapının temellerinin varlığını sürdürmesine izin verilirse, neler olur? Yapı bu temeller üzerinde yeniden inşa edilir ve aynı dev heykeller oraya yerleştirilir, şu korkunç farkla ki, bu heykeller bu kez oraya öyle bir güçle yerleştirilir ki ne sizin kuşağınız ne de sonrakiler onları devirmeyi başarabilir.
“Hakkım yok mu? Sen ki benim uğruma yaşamı, benimkini, öylesine acı tatmıştın, baba, ilk bulanık demini yudumlayıp zorlanışımın ve hep yeniden tadarak, ben büyüdükçe, bir yabancı geleceğin ağızda bıraktığı buruklukla dolu, benim çok bilmiş bakışımı sorgulardın,– babam, sen ki öleli beri, çok zaman umudumun içinde, benim içimde korkuyorsun, ölülerin ülkeler dolusu erincini veriyorsun bir parça alınyazım uğruna, hakkım yok mu?”
120 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
4 günde okudu
Yarım Kalmasın
Yarım Kalmasın, Hatice Günday Şahman’ın H2O Kitap’tan Mart 2024’te çıkan öykü kitabı. Kitapta, bazıları birbirine bağlı, on iki öykü yer alıyor. İnsan yaşamındaki yarım kalmışlıkları, tamamlanamamışlıkları, isteyip de ulaşılamayanları konu alan kitabın ilk öyküsü “Yarım Kalmasın Hiçbir Öykü” başlığını taşıyor. Öykü, Sahaf Mutahhar ile Terzi
Yarım Kalmasın
Yarım KalmasınHatice Günday Şahman · h2o Kitap · 20244 okunma
256 syf.
8/10 puan verdi
·
7 günde okudu
Kadının kaderi coğrafya değildir.
"Coğrafya kader midir?" Kadınlar için pek de öyle değil gibi. Dünyanın her noktasında benzer senaryolar yaşayan kadınları bulmak epey kolay. "modern" ya da "geleneksel" coğrafya kadınlar için geçerli değil. Olivia ise şu an günümüzde modern sayılabilecek bir ülkelerden birisinde doğuyor, çoğu Türk kadını gibi
Babam Öldüğünde Ağlamadım
Babam Öldüğünde AğlamadımIris Galey · Arion Yayınevi · 1994807 okunma
Reklam
Başarıyla okumuş oğullarını Amerikada bir yabancı kıza kaptırmaktan korkan anne-baba kendilerince "münasip" biri ile evlendirmek istiyorlar.Gençlerin birbirini tanımaları, konuşup sohbet ederek yakınlaşmaları ne kız ailesi ne de erkek ailesi tarafindan önemseniyor.Neden dersiniz? Çünkü kendi evlilikleri de muhtemelen görücü usulüyle oldu. Evlenmenin bireysel bir seçim, biyolojik-psikolojik-sosyoekonomik ve ruhsal bir uyum meselesi olduğu farkındalığına sahip değiller. Neden bu farkındalığa sahip değiller? Çünkü Korku Kültürü'nde oluşan yaşam şablonu içinde CAN yoktur:sosyal roller ve YÜZ vardır. Ve büvüklerin verdiği karar hem de oğlanın kaderini belirler.
Sayfa 128
4. Bölüm, Sevginin Uygulanması
Bu denli abartılmamış -ya da daha da belirgin- çarpıtmalara insanlar arası ilişkilerde rastlanır. Çoğu anne baba, çocuğun tepkilerini onun kendi duyguları, davranışları olarak görmek yerine, çocuğun söz dinlemesi, onlara mutluluk vermesi, onlar için övünç kaynağı olması şeklinde yorumlamaz mı? Kaç koca, kendi annesine olan bağlılığı yüzünden karısından gelecek herhangi bir isteği, özgürlüğünü kısıtlayıcı bir istek ve karısını zorba bir kişi olarak görmez? Küçükken parlak bir şövalyenin hayali ile büyüyen kaç ev kadını kocasını duygusuz ve aptal bulmaz? Yabancı ulusları ilgilendiren bir konuda nesnel olmanın güçlüğü çok yaygın bir durumdur. Bir başka ulus her gün kötülenirken, kişinin kendi ulusu iyi ve soylu olan her şeyin simgesi haline geliverir. Düşmanın tüm davranışları tek bir şekilde yorumlanır, kendi davranışları ise başka bir şekilde. Düşmanın iyi bir davranışı bile onun melaneti olarak ele alınır, bizi ve dünyayı kandırmaya yönelik davranışı olarak görülür. Buna karşın bizim kötü davranışlarımız soylu amaçlarımız için gereklidir ve yapılmalıdır. Aslında biri uluslararası ilişkileri bireylerarası ilişkilerde olduğu gibi incelese, bu ilişkilerde nesnelliğe çok az rastlandığını, buna karşı narsist çarpıtmanın bir kural olarak yerleştiğini görür.
Sayfa 138
Resim yavaş yavaş netleşmeye başlıyor. Başarıyla okumuş oğullarını Amerika'da bir yabancı kıza kaptırmaktan korkananne-baba kendilerince 'münasip' biri ile evlendirmek isti­yorlar. Gençlerin birbirini tanımaları, konuşup sohbet ede­ rek yakınlaşmaları ne kız ailesi ne de erkek ailesi tarafındanönemseniyor. Neden dersiniz? Çünkü kendi evlilikleri demuhtemelen görücü usulüyle oldu. Evlenmenin bireysel bir seçim, biyolojik-psikolojik-sosyoekonomik ve ruhsal bir uyummeselesi olduğu farkındalığına sahip değiller. Neden bu far- kındalığa sahip değiller? Çünkü Korku Kültürü'nde oluşan ya­ şam şablonu içinde CAN yoktur; sosyal roller ve YÜZ vardır.Ve büyüklerin verdiği karar hem kızın hem de oğlanın kade­rini belirler.
çocuklarımız delikanlılık, daha doğrusu düşünme çağına gelince bütün bu meseleler üzerinde durmazlar? Bu asla mümkün değildir; onlardan imkânsız bir içine kapanıklık beklemeyelim. Düşkün bir babanın durumu, özellikle başka arkadaşlarının iyi durumda babalarıyla kıyaslama yaparak bir gençte ister is- temez birtakım acı sorular uyandırır.
Sayfa 988 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.